BİTMEYEN SORUN

Ürer Konak Profil Resmi
Ürer Konak

24 Nisan yaklaşmakta... Yine dünyada aleyhimize kıyametler koparılacak. Geçtiğimiz günlerde bunun ilk işaretini gördük bile. Fransa Cumhurbaşkanı MACRON, kendi parlamentosunda bu günü “Ermeni, Soykırımı” günü olarak tanınacağını duyurdu. Zaten pek çok Avrupa ülkesinde, Kanada’da, Asya ve Afrika ülkelerinin pekçoğunda kabul ettirilmiş durumda... Dostumuz, müttefikimiz A.B.D de bile biraz yumuşatılarak bu günü kabul etmiş durumda. 
Bu gün nedir, neler olmuştur o günler de? Tarihsel kaynaklara dayanarak, dilimizin döndüğü kadar anlatmak istedim. Nedir bu “Tehcir Olayı”?
Tarih boyunca Ermeniler; Pers, Makedon (Büyük İskender İmp.), Selevkos, Roma, Sasani, Bizans, Arap, Selçuklu ve Osmanlı (Türk) egemenliği altında yaşamışlardır. Özellikle Türklerin Ana dolu’ya girmeleriyle adil, insani, hoşgörülü, birleştirici yönetim anlayışımız altında 19. yy. ın sonlarına kadar “Altın Çağları”“ diyebileceğimiz şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Ermeni Patrikliği’nin kurulması eşine az rastlanılan tarihsel bir olaydır. 1461 yılında çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliğini kurarak Bursa’daki Ermeni piskoposu OVAKİM’i İstanbul’a davet  ederek onu Ermeni Patriği ilan etti. Patriğe bir ayrıcalık daha tanıdı. O, yalnız Ermenilerin değil, Osmanlı ülkesinde yaşayan tüm gayrı müslimlerin (hristiyan azınlıkların) hukukunu düzenleme yetkisini de verdi... 
Daha sonraki tarihlerde tanınan ayrıcalıkları (kapitülasyon) la tüm gayrimüslimler ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerde hızla gelişip, güçlendiler, zenginleştiler. Askerlik yapmadılar, sadece vergi vererek özgürce yaşadılar, devlet görevlerinde bulundular. Elçi oldular, bakan oldular, önemli görevlere getirildiler. 
Yüzyıllar süren savaşlarda kanlarını, canlarını veren Türk ler ise gün geçtikçe yoksullaştılar... Köylerimiz, kasabaları mız bakımsızlaştı, yoksullaştı. İç ayaklanmalar çıktı. Dış savaşlarda toprak yitirildi, ülke yoksullaştı. Büyük kentlerde, kasabalarda yaşayan gayrimüslimler (azınlıklar), Avrupalı tüccar ve sanayiciler le işbirliği yaparak zenginliklerine zenginlik kattılar... 1800 lü yıllara doğru Osmanlı Sarayı “Galata Bankerleri” denilen Ermeni, Rum, Yahudi zenginlerinden faizle borç para almaya başla dılar... Paralar çoğu kez sarayın ihtiyaçları, gösterişler için harcandı, savruldu... Yetmedi, dışarıdan da borçlar alınmaya başlandı. Ödene medi borçlar... Hazine iflas edince 1881 li yıllarda bize borç verenlerin isteği ve baskısıyla Düyun-u Umumiye (Dış Borçlar Yönetimi) ve Reji Yönetimleri kuruldu. Osmanlı Maliyesi Avrupalı emperyalist devletlere teslim edildi. 
1856 Islahat Fermanı ile müslümanlar ve gayrimüslimler eşit statüye getirildiler... Ayrıcalıkların bir bölümünü yitirdiler. 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı (93 Harbi) sonunda yenilen Osmanlı Devleti Berlin ve Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmalarıyla; Doğu Anadolu topraklarından çekilmeyi, bölgeye özerklik verilmesini ve Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını kabul etmek zorunda kaldılar. Batılı emperyalist devletlerin ve Rusya’nın baskıları sonucu tarihte ilk kez “Ermeni Sorunu” ortaya çıkmaya ve uluslararası sorun olmaya başladı. 
1887 de Cenevre’de HINÇAK, 1890 da  TİFLİS’te aşırı, terör, isyan ve bağımsızlık yanlısı TAŞNAK komiteleri kuruldu. Çok sayıda öldürmeler ve isyanlar başlatıldı. Bazılarını şöyle sıralayalım: 
1890 da İstanbul’da Kumkapı Olayı, 1894 te Diyarbakır-Sason İsyanı, 1895 de Zeytun-Alabaş isyanı, 1896 da Van İsyanı, 1904 te 2. Sason İsyanı, 21 Temmuz 1905’te Yıldız Sarayı önünde 2. Abdülhamit’e düzenlenen suikast olayı gibi... 
Böylece 19. y.y. ın ikinci yarısından itibaren bir “Ermeni Sorunu” yaratılmaya başlandı. O günün dünyasındaki emperyalist devletlerinde kışkırtmalarıyla işler iyice büyü meye başlar. Bu isyanların, öldürmelerin arkasında Rusya-İngiltere-Fransa gibi devletler bulunmaktadır. Azınlıkları koruma bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak, imparatorluğu parçalamak amacı yatmaktadır. 
İsyanlar ve öldürmeler sürmektedir. Erzurum, Kars, Yozgat, Çorum, Merzifon, Van, Muş gibi illerimiz ve kasabalarımızda ayaklanmalar çıkarılmaktadır. Birkaç rakam verelim bu olaylarla ilgili : 1915 - Van olaylarında 3.000 (üçbin), 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 (yirmibin) vatandaşımız öldürülmüştür. 
Şimdi dikkat edelim... Çanakkale Savaşlarının sürdüğü bu tarihlerde, Gelibolu Yarımadasına Uzlaşma (İtilaf) Devletlerinin çıkartma yapacakları günlerde; Doğu Anadolu bölgemizde yoğun olmak üzere Ermeni’lerin ayaklanmaları acaba ne anlam taşımaktadır? İngiltere’nin Fran sa’nın, Rusya’nın ustaca hazırladıkları bir plan mı? 
Üçlü uzlaşma Devletleri Ermenileri kullanarak bir savaş yaratmak ve Türkleri arkadan vurarak Çanakkale’den geçmeyi, devletimizi parçalamayı hedeflemektedirler.. Bize göre ise, devletimizin varlığını tehlikeye düşüren, bastırılması bir nefs-i müda faa zorunluluğu olan, vatandaşlarımızın canlarını korumak olan büyük bir tehlikedir... Olaylar yoğunlaşınca ordularımızın bir çok cephede düşmanlarla savaşması nedeniyle, cephe gerimizin güvenceye alınması gereği doğmuştur. 
Osmanı yönetimi, 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcından beri Ermeni Komitelerini izlemeye almış, devlete ihanet etmemeleri için sürekli uyarmıştır. Bu saydığımız ayaklanmalar sırasında toplam 600.000 (altıyüzbin) Türk, Kürt, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmaksızın vatandaşımızı yitirmiştik. 
2 milyona yakın vatandaşımız da Ermeni zulmünden kurtulmak için batıya göçetmek zorunda kalmışlardır. Binlerce vatandaşımız kötü hava koşulları, ulaşım yetersizlikleri hastalık ve açlık yüzünden yaşam larını yitirmişlerdi ayrıca... Her türlü uyarıya rağmen Ermeni terörü durmayınca 24 Nisan 1915 günü 235 komite elebaşısı tutuklandı. Bu tutuklanmalarda sonuç vermeyince 27 Mayıs 1915 te çıkarılan geçici bir yasayla ordumuzun güvenliği, halkımızın can güvenliğinin güvence altına alınabilmesi için o bölgelerdeki Ermeniler, o zamanki sınırlarımız içinde bu lunan Suriye ve Lübnan’a göçettirildi. 
Bu güne dek ısrarla sürdürülen 1.500.000 (birbuçukmilyon) Ermeni’nin soykırıma uğratıldığı karalaması, iftirası bu olay ve karardır. Oysa o tarihlerde yapılan nüfus tespitlerinde ülkemiz de 13,6 milyon müslüman, 1,3 milyon Ermeni, 1,6 milyon Rum, 330 bin civarında diğer azınlıklar yaşamaktaydı... 
Ermeni Tehciri (Göçü) sırasında kötü hava koşulları, ulaşım zorlukları, açlık ve hastalıklar, yakınları öldürülen vatandaşlarımızın öc almak için yaptıkları saldırılar sonucu kayıpları olmuştur elbette... Her şeye rağmen göçettirilenlerin köy ve kasabalardaki mal-can güvenliklerinin sağlanması, yolculuklarının kolay geçmesi ve göçettirildikleri yerlerde yerleştirilmelerine o günün koşulları altında elden geldiğince özen gösterilmiştir. Hem zorunlu göç ülkede yaşayan tüm Ermenilere uygulanmamıştır. Yalnız is yan ve öldürme olaylarına katılanlara uygulanmıştır. Bu uygulamayla aynı zamanda cephe geri sinde (batı illerimiz de) iç savaş orta mında bulunan Ermeni halkın can güvenlikleri de sağlanmıştır. 
Kamuran Gürün (eski diplomat-dış işleri eski bakanlarından) yaptığı araştırmasında bu savaş ortamında ölenlerin 200 bin göç sırasında ölenlerinde 100 binin çok altında olduğunu saptamıştır. 
Kısaca özetleyip, anlatmaya çalıştığım tarihteki Tehcir Olayı budur. Diaspora olayları saptırarak her yıl yeniden dünya kamuoyunu aleyhimize kışkırtmaya çalışmaktadır. Daha sonraki yıllar da ASALA Terör örgütünün yaptığı savunmasız diplomatlarımızı katletmeleri ve Paris Havaalanı katliamları da unutulmamalıdır. Devlet arşivlerimiz den gerçekler araştırılıp, bulunarak bu iddialar çürütülmelidir. Devlet ve Dışişleri Bakanlıklarımız tüm dünyaya gerçekleri anlatmak için büyük bir çaba ile çalışmalıdır 



Diğer Yazıları