DÜNYA KADINLAR GÜNÜ VE KADINLARIMIZ

Ürer Konak Profil Resmi
Ürer Konak

Tüm toplumların yarısı kadınlardan oluşur. Kadın, anadır, candır... Üretkendir, doğurgandır. Bu özelliklerinden dolayı dünya mitolojilerinde kutsallık, bereket sembolüdürler... Anadolu uygarlıklarından biri olan FRİG UYGARLIĞI’nda KYBELE (Kibele) hem en büyük tanrıçadır, hem de bereketin ve doğanın simgesidir. 
HİTİT uygarlığın da kralın yanında TAVANANNAH ünvanlı kadın kraliçe bulunur. Devlet yönetiminde söz sahibidir. PUDUHEPA adlı kraliçenin mühürü basılmadan barış antlaşmaları yapılamaz, devlet yönetiminde kararlar alınamazdı. 
Bu anlatılar bin yıllar öncesindedir. Ortaasya  Türk devletlerine baktığımızda yönetici olan HAKAN’ın yanında HATUN’un da yer aldığını görürüz. İkisinin birlikte  devleti temsil ettiğini, yabancı elçileri birlikte kabul ettiklerini kaynaklardan öğrenmekteyiz. 
İslam dinini 8. y.y. dan itibaren benim semeye başlayan Türk devletlerinde yeni bir sosyal sistem yer almaya başlamış, İslam Hukuku’na dayalı devletler kurulmaya başlamıştır. Herşeye rağmen Türk Devletlerinde kadın önemini korumaya devam etmiştir. İslam-Arap bilgini İBN-İ BATUTA gezdiği Türk ülkelerinde HATUN’un; veliaht (ardıl) ve prenslerden evvel geldiğini ve bir harem yaşamının olmadığını yazar. 
Anadolu Selçuklu Devletinde kadın isimlerine rastlamakta sosyal konularda önemli rolleri olduğunu anlamaktayız. Adlarına anıtlar, türbeler yapılmaktadır. 
Örneğin: Hatuniye Medresesi, Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi (Hastanesi) gibi. 
Osmanlı’nın ilk dönemlerinde de hükümdar eşlerinin önemli, olumlu rolleri olduğunu bilmekteyiz. Osman Bey’in eşi BALA HATUN gibi... Daha sonraki Osmanı İmparator luğunda “duraklama” ve “çöküş” dönemlerinde bir çok haklarını yitirdiklerini görüyoruz... Evlenmeler, boşanmalar miras gibi haklar hep erkeklerin lehine gelişir. Padişah eşleri bile numara ile gösterilirdi. Birinci kadın, ikinci kadın, üçüncü kadın v.s. gibi....
Tanzimat döneminde getirilen kimi yenilikler teokratik ve monarşik yapıyı değiştiremese de düşünsel geliş meyi sağlamıştır. Aydın bir kadın topluluğunun gelişmesine ortam hazırlamıştır. Kadınların aydın lanmasını isteyen yazılar, makaleler bazı gazete ve dergilerde kadın yazarlarca savunulmuştur. 
Aynı dönemlerde A.B. Devletlerin den 8 Mart 1857 de NEWYORK’ta bir dokuma fabrikasında çalışan kadınlar; çok ağır çalışma koşulları, çok uzun iş günleri, buna karşın çok düşük ücretlerle çalıştırıldıklarından protesto gösterileri ve gre ve gitme kararları aldılar. 
Bu olay günümüzün en değerli, en anlamlı mücadele lerinden olan kadın haklarının erkeklerle eşit duruma getirilme sinde öncü oldu. 
Bizde büyük Önder Atatürk daha 1913 yılında Bulgaristan’da ateşeyken şöyle söylüyordu: “Türkiyeyi modern bir memleket yapmalı... Peçe kaldırılmalı, çok eşliliğe son vermeli” Erzurum kongresi yıllarında (8 Temmuz 1919) yakın arkadaşı Mazhar Müfit Kansu’nun defterine, zaferden sonra yapılacak işler arasında” kadınlar da tesettürün kaldırılacağını, haklarının sağlanacağını, yazdırıyordu. 
1924 Anayasa sına “Eşitlik, kamu hürriyetleri, kadın ların çalışma haklarıyla, ilgili düzenlemeler konuldu. 
1926 da Türk Medeni Kanunu yasalaştı. Kadın-erkek eşitliği getirildi. Evlenme, boşanma, miras konularından mutlak eşitlik sağlandı. Tek eşlilik, nikahla kurulan modern aile tipi getirildi. 
Kadını ikinci sınıf insan gören zihniyet ve tartışmalara son verildi.  1930 da Türk kadınına “Belediye Seçimleri”ne katılma. 1934’te de “Milletvekili Seçme ve Seçilme” hakları sağlandı. Cumhuriyet yönetimimiz her alanda eğitim yapabilme, çalışabilme, siyasi, hukuki ve sosyal haklarına kavuşturdu Türk kadınını...
1977 den itibaren 8 MART Dünya Kadınlar Günü olarak Birleşmiş Milletlerce kabul edilir ve kutlanılmaya başlanır. 
Ülkemizde; günümüze baktığımızda kadınlarımızın emeklerinin sömürülmekte,  asgari ücretle çalıştırılmakta olduğunu görmekteyiz... İşyerlerinde, fabrikalarda çocuklarını bırakabilecekleri kreşler ve çocuk yuvaları pek bulunmamakta... 
Kadın ve çocuklarımız şiddete ve tacize uğramakta... Her gün basın-yayın gorganlarında öldürülen, dövülen, tacize uğrayan kadın ve kıç çocuklarının haberlerini okumakta, duymaktayız. Kadın evine kapatılmaya karma eğitimden uzaklaşılmaya, küçük yaşlarda evliliğe zorlanmakta... Bu gelişmeler toplumumuzu ve kadınlarımızı ürkütmektedir.... Ama Türk Kadını için artık geriye dönüş söz konusu olamaz... Atatürk’ün gösterdiği ışıklı yolda yürümesini sür dürmek zorundadır. Kendisi için, ülkesi için, evlatları için en doğru yol budur. 
Sözlerimi ve yazımı Müzeyyen YALÇIN isimli bir kadın ozanımızın yazdığı bir şiirden alıntıladığım mısralarla son verirken günlerini en içten şekilde kutlarım. 
Değer görürken, öpülürken elim, 
Satılamam pazarlarda köle misali. 
Dünya kadınlarıyla aynı safta olmak varken, 
İkinci sınıf sıfatını yakıştırmam kendime 
Kadın-erkek eşitliğini vermişken elime ATA’m, 
Ben Cumhuriyet kadınıyım. 
 



Diğer Yazıları