ATATÜRK CUMHURİYETİNDEN NE KALDI?

Erhan İzgi Profil Resmi
Erhan İzgi

ATATÜRK CUMHURİYETİNDEN NE KALDI?

 

Cumhuriyetimizin kuruluşunun ardından neredeyse yüz yıl geçmiş. Bu zaman diliminde 29 Ekimleri içi boş törenlerle kutladık. Cumhuriyetin güçlenmesi ve gelişmesi için yeterli çabayı gösteremedik. Bazen sudan sebeplerle bu önemli günü es geçtik. Corono nedeniyle bu yıl da pek önemsemeyeceğiz.  

 

Şöyle geri dönüp 97 yıldır ulus olarak cumhuriyete yakışan neler yaptık bir düşünelim. En başta çağdaş bir ulusun temel değerleri olan laiklik, halkçılık, devletçilik gibi kavramları törpüleye törpüleye önemsiz hale getirdik. Son yıllarda ulus devlet dört yandan saldırıya uğradı. Çeşitli kumpaslarla ulusal bağımsızlığımız büyük yara aldı.

 

Atatürk cumhuriyetinin temel ilkelerinden biri lâiklik ilkesidir. Günümüzde lâiklik içi boşaltılarak hiçbir değer ifade etmeyen kuru bir söz durumuna getirildi. Tarikatlar ve cemaatler içten içe desteklenip söz sahibi yapılmak istendi. Halk isterse laikliği de kaldırır dendi. Sessiz sedasız bir din devleti kurmanın planları gerçekleştirildi.

 

Atatürk Cumhuriyetinin ikinci temel ilkesi halkçılıktır. Halkın refah ve mutluluk içinde yaşaması cumhuriyetin temel ereğidir. Bugün köylümüz, çiftçimiz, küçük esnafımız, emeklilerimiz, memurlarımız sıkıntı içinde yokluk ve açlık sınırında yaşamakta, tiyatronun son perdesi sefilleri oynamaktadır. Günümüz siyasi iktidarı cumhuruna demek ki bunu uygun görüyor.

 

Büyük önder cumhuriyetin ilk yıllarında devletin gücünü halkın yararına kullanmaktan geri durmamış, devletçiliği  “ halk çıkarlarını doğrudan doğruya ilgilendirecek iktisadî müessese ve teşebbüsleri, malî ve fennî gücümüzün elverdiği oranda devletleştirmektir “ diyerek devletçiliğin önemini vurgulamıştır. Demir yolları devletleştirilmiş, Sümerbank, Merinos, şeker fabrikaları, kâğıt fabrikaları ve tütün işleyen sigara fabrikaları hizmete açılmış, bununla da yetinilmeyip ağır sanayi demir-çelik işletmeleri kurulmuştur. Ya bugün ne durumdayız?

 

Cumhuriyet döneminde kurulan ve ülke ekonomisinin lokomotifi olan, altın yumurtlayan bütün kurumlar, fabrikalar satılarak yandaşlara peşkeş çekildi. Beş yüz milyar dolar borç yapılarak doğacak çocukların sırtına yüklendi.  Garanti kapsamında yapılan yollar, köprüler, tüneller ve hastaneler ülkenin geleceğine ipotek konmasına neden oldu. Gelir kaynakları betona yatırılarak geri dönüşüme, ekonomiye kazandırılamadı. Limanlar yabancılara satıldı, maden aramak amacıyla akciğerlerimiz olan ormanlarımız talan edildi. Bütün ihaleler beş yandaş şirkete verilerek onların daha zengin ve güçlü olmasına olanak sağlandı. Bütün bunlar yaşanırken ülke bir borç batağına sokuldu. Borçlar ödenemez duruma gelindi.

 

Bunlarla da yetinilmedi cumhuriyetin kurucusu Atatürk’le ilgili bilgiler ders kitaplarından çıkarıldı. Atatürk adını taşıyan statlar, havaalanları yıkıldı. Ankara’da “Atatürk Orman Çiftliği” talan edildi. Lozan anlaşması küçük görülüp bu bize dayatıldı dendi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız görmezden gelinip Cumhuriyetin kurucuları iki ayyaş olarak adlandırıldı. T.C. kaldırılmak istendi, okullarda söylenen andımız söylenmekten vazgeçildi.

 

Cumhuriyetin en önemli özelliklerinden biri de izlenen ulusal politikalardır. Atatürk ulusal politika sözüyle bakınız neleri kastediyor: “Ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmaktır.” Bu dönemde “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi benimsenmiştir.  

 

Uygulamalarımız ve izlediğimiz dış politikalar nedeniyle dünyada yalnızlaşan ve toprak yitiren ülkelerden biri olduk. Yunanistan birçok adamıza asker çıkardı. Hükümet her nedense tepki göstermedi. Dış siyasette söz kabadayılığı yaparak efelenmemiz bize pahalıya mal oldu

 Bu yüzden Avrupa ülkelerinin yanında hiçbir değerimiz yok. Irak, Suriye, Libya’da yaşanan olaylarla ilgili doğru politikalar üretemedik, hep yitiren taraf biz olduk. Kendi ülkemizde yaşanan terör olaylarını önlemekten aciz kaldık. Avrupa ülkeleri, Amerika ve Rusya ile sağlıklı ilişkiler kuramadık. Dünyada bir tek dostumuz kalmadı.

 

Çağdaş ülkelerde olmazsa olmaz olan yasama, yürütme ve yargının varlığı kabul görürken bizde kabul görmedi. Ülkede yaşanan yolsuzluklar, sayıştayın açıkladığı usulsüzlükler, tuz koktuğu için üstüne bir şal örtüldü. Uydurma davalarla masum insanların hayatı cehenneme çevrildi. Ne adına? Bağımsız yargı adına! Ülkemizin uymak zorunda olduğu yasalar, kurallar, Anayasa mahkemesi kararları çiğnenip hukuk ve adalet ayaklar altına alındı.

 

Yıllardan beri topluma hayal pompalanıyor, pembe tablolar çiziliyor. Bolluğun ve rahatın hep gelecekte olduğu vurgulanıyor. Madalyonun arka yüzü ise bambaşka! İnsanlar mutsuz, insanlar işsiz, yaşama sevincini yitirmiş, kıt olanaklarıyla var olma mücadelesi veriyor.

 

Günlerden 29 Ekim, gelin şimdi bu ortam ve koşullarda cumhuriyet bayramının sevincini, coşkusunu kutlayalım. Bütün bu olumsuz gelişmeler bizi asla karamsarlığa itmemeli. Her karanlık gece mutlaka pırıl pırıl aydınlık sabaha çıkar. Ulusal kurtuluşumuzda Mustafa Kemal Atatürk’ü ve yaptıklarını düşünelim. Kurtuluşumuz Atatürk’te birleşmekten geçmektedir. Başka seçenek aramak yersiz ve boşunadır. Rehberimiz Atatürk’tür.

 

Güzel günlerin geleceğine inanarak Atatürk’ün bize armağan ettiği cumhuriyet bayramımızı yürekten kutluyorum.



Diğer Yazıları