KÖRFEZİMİN ÇIĞLIĞI (2)
Ürer Konak
Ürer Konak Gemlik Körfez Gazetesi köşe yazısı
KÖRFEZİMİN ÇIĞLIĞI (2)
Dünden devam ...
Kumla’ya, Manastır’a yolcu taşınırdı Cumartesi-Pazar günleri. Çevreden, özellikle Bursa’dan yüzmeye, piknik yapmaya, balık yemeye çok sayıda yurttaşlarımız gelirdi. İskele de onlarca motor denizden Kumla’ya, Manastır’a taşırlardı… Giderken denizin dibini görürdük. Dipte yosunlar, pinalar (büyük istiridyeler) ağızlarını açmış görürdük. Ortaokul çağlarımızda işbilgisi Öğretmenimiz Tayfur Bey (rahmetli) bu pinaları çıkarttırır, abajur yapardık, iki kabuğun arasına lamba koyarak…. Bunlar denizin temizleyicileriydi… Şimdi dibi görmek mümkün olmadığı gibi ne pinalar kaldı, ne de o kahverengi uzun yosunlar…
Nüfus arttı. Körfezin çevresine sanayi tesisleri kuruldu, kurulmakta. Her tarafta toprağa, suya, denize, zeytin ağaçlarına musallat olmuş bir yağma ve soygun birbirini izledi. Başını alıp giden bir kentleşme, denizlerin, derelerin, göllerin kirletilişi, iklimdeki ısınma, ozon tabakasının incelmesi, asit yağmurları… Ekolojik felaketler… Hepsi de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Yeterli önlemler alınmadan denizimizin ve çevremizin kirletilmesiyle kendi ayaklarımıza kurşun sıkmaya devam ediyoruz…
Orhangazi ve Gemlik’te kurulan sanayi tesisleri, arıtılmadan atılan atıklar, kanalizasyonlar, kirletilen dere ve ırmakların pis suları hep körfezime akıyor… Ölüyor güzel körfezim…. Marmara Denizim… Çocuklarımız, torunlarımız bırakın yüzmeyi, ayaklarını bile sokamayacaklar denize çok yakın bir gelecekte… Balıkları kitaplarda görecekler.
Gemlik içinden geçen iki dereden çocukluğumuzda, gençliğimizde kefal tutardık sinek oltalarıyla… Şimdi ikisi de kapkara. Değil balık, kurbağalar bile yaşayamıyor.
Bir yaşanmış anıyla sözlerime son vermek istiyorum. 1963-1965 li yıllardı sanıyorum. O yıllarda İznik-Müşküle üzümleri (o üzümlerde şimdi yok galiba) çeşitli ülkelere iskelemizden gemilerle ihraç edilirdi. Üzümlerin ihraç edildiği günlerden biriydi. 4-5 arkadaş iskelede turluyorduk. Bazen yüklenen kasalar vinçlerden yere düşüyordu. Bizde o lezzetli üzümleri düşen kasalardan alıp zevkle yiyorduk.
Bir büyük Japon gemisiydi yüklenen… Geminin kaptanı güvertenin kenarından el ederek bizleri çağırdı… Çıktık gemiye… Kestane kebap yemekteydik, ikram ettik kaptana. İçimizde o dönemde adları “Maarif Koleji” olan az sayıda yabancı dil ağırlıklı lisede okuyan, çok iyi ingilizce konuşan, anlayan bir arkadaşımız da vardı.
Bize okuduğumuz okulları sordu. Arkadaşımız tercüme ediyordu. Şu şekilde bir konuşma geçti aramızda hiç unutmadığım : “-Ne güzel bir memleketiniz var. Her şey yetişiyor. İkliminiz, toprağınız, deniziniz çok güzel, verimli. Her şey yetişiyor. Ama değerini bilmiyorsunuz… Kirletiyorsunuz denizinizi, toprağınızı… Size bir teklifim var. Beni yanlış anlamayın sakın… Bu bir dost uyarısı aynı zamanda. Sizler, yani Türkler! Verin bize ülkenizi, evleri, fabrikalarınızı yıkın, yerle bir ederek verin. Biz size Japonya’yı her şeyiyle olduğu gibi verelim. Değişelim. 10 yıla kalmaz tüm dünyaya egemen oluruz. Neden bu ülkenin değerini bilmiyorsunuz? Şu körfez bizde olacak, körfezin ağzına açılır kapanır kafes yaparız. Şu körfezde tüm Japonya’yı besleyecek bir balık havuzu oluşturur, çeşit çeşit balık yetiştiriniz. Değerini bilmiyorsunuz ülkenin”
Utanmıştık…. Haklıymış o Japon Kaptan… Değerini bilmiyoruz, bilmedik… Bugün görmekteyiz denizin durumunu…. Balıkçılarımızın “kay-kay” dedikleri salya (müsilaj) tüm körfezimizi ve Marmara Denizini sardı…. Felaketi görüyoruz, balıklar ölüyor… Yosunlar, midyeler, dipte yaşayan tüm canlılar ölüyor oksijensizlikten… Can çekişiyorlar, “imdat” diyorlar. “Kurtarın bizleri” diyorlar.
Çok uzak bir zamanda değil… Eğer yeterli önlemler (lafta değil) alınmazsa körfezin ve Marmara Denizimizin çevresinde yaşanılmaz olur. Balık bitecek, balıkçılık zaten bitti, bitiyor…. Bununla geçinenler işsiz kalacak. Turizm bitecek. Ağır bir koku saracak her tarafı. Yaşanılmaz olacak. Belki de göç edeceğiz buralardan” “Kurtarın beni” diyor Marmara… Körfezim çığlık atıyor “Ölüyorum, ben ölürsem sizlerde öleceksiniz” diyor.
Nerelerden, nereye geldik? 50-60 yıl öncekini ve şimdikini kalemim yettiğince gözler önüne sermek istedim. Ne olur yetkililer, yöneticiler! Ses verin Marmarama ve körfezime daha çok geç olmadan!
09 Kasım 2024, 15:54
30 Ekim 2024, 16:45
11 Ekim 2024, 17:03
16 Eylül 2024, 17:14
23 Kasım 2023, 14:27
25 Eylül 2023, 15:59
12 Haziran 2023, 15:04
18 Mayıs 2023, 17:23
10 Kasım 2022, 09:58
28 Ekim 2022, 17:32
06 Ekim 2022, 13:25
17 Mart 2022, 15:40
11 Kasım 2021, 09:54
28 Ekim 2021, 13:02
02 Ekim 2021, 13:32
10 Eylül 2021, 12:45
30 Ağustos 2021, 09:37
08 Haziran 2021, 14:25
24 Nisan 2021, 13:08
17 Mart 2021, 13:20
11 Mart 2021, 14:56
10 Kasım 2020, 10:40
28 Ekim 2020, 15:09
10 Eylül 2020, 15:25
28 Ağustos 2020, 11:13
23 Temmuz 2020, 10:25
30 Haziran 2020, 13:22
17 Mart 2020, 12:14
06 Mart 2020, 17:00
05 Mart 2020, 15:07
28 Kasım 2019, 11:01
27 Kasım 2019, 17:00
07 Kasım 2019, 16:32
30 Ekim 2019, 15:35
29 Ekim 2019, 15:17
26 Eylül 2019, 18:21
25 Eylül 2019, 18:35
24 Eylül 2019, 18:09
28 Ağustos 2019, 17:43
27 Ağustos 2019, 14:18
21 Temmuz 2019, 15:47
16 Mayıs 2019, 18:45
22 Nisan 2019, 14:40
17 Mart 2019, 16:42
11 Mart 2019, 15:24
17 Şubat 2019, 18:42
24 Aralık 2018, 14:09
12 Aralık 2018, 04:49
11 Aralık 2018, 16:10
11 Aralık 2018, 16:10
11 Aralık 2018, 16:10