ANILARDA KALAN KURBAN BAYRAMLARI

Kadri Güler Profil Resmi
Kadri Güler

Bir bayram daha geldi.

Bayramların benliğimizdeki izleri hep çocukluk günlerimize yansır.

O günler unutulmaz.

Saf, temiz beyinlere kazınır bayram günleri. Yaşlar ilerledikçe de unutulmaz.

Hele bu bayram kurban bayramıysa…

Balıkpazarı Mahallesi’nin 1 nolu caddesinde, eni 3.5 metre, derinliği 16 metre olan, 3 katlı ahşap bir Rum evinde, Kadir Gecesi dünyaya gelmişim.

Evimizin giriş katında küçük bir oturma odamız vardı.

Yaklaşık 4 metre uzunluğu, 2.5 metre eninde idi oda.

Caddeye bakan demir korunakla kapatılmış penceremizin önünde birkaç saksı çiçek bulundururdu annem. İç kısımda ise küçük sehpanın üzerinde hiç eksik olmayan Yılbaşı çiçeğimiz…

Evimizin tam karşısında, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yıllar önce kamulaştırılıp bugün kreş olarak kullanılan, Bekçe Ailesi’nin 5 katı ile tavan arası katı olan ünlü konağı vardı.

Pencere kenarına oturanlar, Bekçelerin evinin giriş katını ve oturma odasını seyrederdi.

Bekçeler’in konağında 4 aile yaşardı.

Mübadele öncesi Osmanlının bir vilayeti olan Yunanistan’ın Vodina kentinden göç eden bu büyük ailenin lideri Hasan Beydi. Osmanlı devletinin büyüdüğü dönemlerde Karaman Beyliğini, uç Beylik olarak Rumeline sürünce, aile orada uzun yıllar yaşamış, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlının parçalanması ve Kurtuluş Savaşı sonrasında topraklarını terk edip Anavatana dönmüşler ve Gemlik’e yerleştirilmişlerdi. Kendilerine Gemlik’i terk eden Rumlardan kalan büyük zeytinlik verilmişti.

Kardeşler, Ekrem Bekçe, Ferit Bekçe ve kız kardeşleri Dürdane Bekçe bu büyük binanın belirli bölümlerde otururlardı.

Komşuluk vardı o günlerde. Kapıların üzerinde kilidi açan bir ip uzanırdı. Birçok evin kapısı kapanmaz, isteyen ipi çekerek rahatlıkla evlere girip çıkardı.

Bekçelerin evinin iki kanatlı devasa kapısı hep kapalı durur, üzerindeki zil çevrilerek çıkan sesi duyanlar kapıyı açarlardı.

Bizim evim küçük oturma odasına karşın, Bekçelerin evinin girişinin hemen yanındaki bizim eve bakan oturma odası çok genişti.

Hasan Bey’in eşi Enise teyze, büyük kız kardeşi Melek hanım, çocukları Ayla abla, oğulları Erdal Ağabey bütün günlerini o geniş odada sohbet ederek, bol bol sigara ve kahve içerek geçirirlerdi. Melek Hanımın üzerine oturarak kendilerinin kavurdukları kahveyi öğüttükleri kahve değirmenini hiç unutamam.

*****

Bizim evin oturma odasının ortasında küçük saç sobası ve önünde pirinçten yapılma mangalımız dururdu. Mangalın üzerindeki çaydanlıkta kaynayan ıhlamurun kokusu bütün odayı sarardı.

Ihlamur ilk kaynadığında sarı olan rengi, kaynadıkça kan kırmızısı olurdu. Ben, kan kırmızı ıhlamuru severdim.

Orta kata çıkan merdivenlere doğru odada ikinci sedir vardı. Sedir üzerinde dizili, minderler ise samanla doldurulmuş, üzeri kadife kumaş kaplı, altın rengi simle işlenmiş desenler bulunurdu.

Sekinin 1.5 metre üzerinde babamın kafayı bulduğunda, ses vermediği için çalışsın diye yumruğuyla vurduğu, yanı kırılan ve içi görülen lambalı radyomuz dururdu.

O radyonun nasıl ses çıkardığını merak eder, sedirin minderlerinin üzerine basarak, kırık olan bölümden radyonun içine bakardım. İçinden saçan ışıklar ve birçok cihazın bu sesi nasıl çıkardığını, uzaklarda konuşulanların bunun içinden nasıl bizlere seslerini ulaştırdığına bir türlü alkım yatmazdı.

Radyonun yanında ise bir cüz içine konmuş, arapça kuran yazılı dururdu.

Radyonun üzerinde ise, Hüseyin ağabeyimin 1-2 yaşlarında çekilmiş çıplak güzel bir fotoğrafı asılıydı.

Uzun bir koridordan arkadaki bahçeye bitişik mutfağımız vardı.

Mutfak kare şeklinde idi. Sol tarafında bulunan ocağın üzerinde odunla ısınan bir ocak ve üzerinde bakır bir kazan hep kaynardı. Bir de yanında iki gözlü maltızımız vardı. Yemekler maltızda odun ve kömür ateşiyle pişerdi.

Bulaşıkların yıkandığı bir tezgahın üzerindeki raflarda yemek tabaklarımız sıra, sıra diziliydi. İçleri kalaylı bakır tencereler ise boy, boy en üst rafta yer alırdı. Sonra bahçe duvarının önünde tel dolabımızda yemekler ve kahvaltılıklar bulunurdu.

Sırt, sırta olan evlerin arkalarında mutlaka bulunan bahçeler bir depo olarak kullanıldığı gibi arka odaların aydınlık kalmasını sağlardı. Bizim evin arka bahçesi 2.5 a 3.5 metre genişliğinde dar bir bahçeydi. Duvar dibinde sıra sıra küplerin içinde muşmula turşuları, zeytin yağlar gibi sıvı malzemeler bulunurdu. Kimi zaman bu bahçede ben tavuk ve horoz beslerdim. Kurban bayramı gelmeden bir hafta önce alınan koyuna bu bahçede bakılır, güzel beslenir ve kurban bayramına hazırlanırdı.

Ahşap olan evlerin ara katları tahtadan olduğu için, günler öncesinden başlayan temizlikte, arap sabunuyla bu tahtalar ve merdiven tahtaları ovularak temizlenir, çamaşırlar, halılar, perdelen yıkanır, büyük bir telaş sarardı ortalığı.

Son günlerde ise, her bayramın meşhur tatlısı olan baklava hazırlanırdı. Bunun için erken saatlerde kalkılır, mutfakta ve koridorda dizilen hamur açma tahtaları üzerinde açılan ince yufkalar sinilere yayılır, aralarına bol tereyağı ve bol ceviz serilerek bayram tatlısı hazırlanırdı.

Annem, sini sini baklavalar bayramdan önce yenmesin diye, fırında piştikten sonra, tepsilerine hazırladığı şerbetini döker, sonra en üst kattaki yatak odasındaki yatağın altına bunları kaldırır kapıyı da kilitlerdi. Bize ise yenmesi için kenarlardan artan yufkalarla yaptığı baklavaları yedirirdi.

Bayram öncesi, yani arife günü temizlik biter, bayram yemekleri hazırlanır, yeni giysiler yataklar üzerine serilir ve bayram sabahı heyecanla beklenmeye başlar.

Sabah namazından önce kalkan babam, geceden hazırladığı kurbanlık koyununu besler, suyunu verir sabaha hazırdır kurban.

Bayram namazı için bizlerde hazırlıklarımızı tamamlar babamın peşine takılarak dedem İmam Hüseyin Efendi’nin Gemlik’e Kumla’dan göç ettiğinde,  Rumlardan kalma Balıkpazarı Kilisesinin camiye çevrilmesiyle imamlık yaptığı Balıkpazarı Caminin üst katında, babamın arkasında yerimizi alır ve bayram namazını önümüzdeki büyüklerimize bakarak kıldıktan sonra evimizin yolunu tutardık.

İlk iş bayramlaşmak ve ardından kurbanlık koyunun bulunduğu arka bahçeye geçerek, kesilecek hayvanı hazırlamak olurdu.

Kurbanı çoğu kez bir kasap keserdi.

Kesim saati geldiğinde bizler artık bir parçamız olan o güzel hayvanı kestirmek istemez, tedbirler getirildiğini duyunca koşarak üst kata çıkar ağlardık.

Ardından etin paylaşımı, dağıtımı, kavurmanın hazırlanması ve ailece kurulan sofrada kurban kavurması, tereyağlı pilavla yemesine sıra gelir ardından anamın meşhur baklavasını dört gözle beklerdik.

Bu kurban Bayramı beni çok eskilere götürdü.

Şimdi artık evlerde o telaşlar yok. O heyecanlar yaşanmıyor. Hele kurbanlık hayvanların fiyatlarının tavan yaptığı, enflasyonun yüzde 170’lere fırladığı, orta sınıfın ortadan kalktığı, geçim sıkıntısının hat safhada olduğunu bugünlerde kurbanlık almak hayal oluyor.

20 yıllık AKP iktidarı yaşattığı ekonomik sıkıntı sonucu insanımız kurbanlık oldu.

Tüm olumsuzluklara karşın umudunuz tükenmesin. Bugünler de geçecektir,  mutlu olmak hepimizin hakkı. Çoğu gitti, azı kaldı.

Bayramınız kutlu olsun.



Diğer Yazıları