BİRGİ – KULA GEZİSİ

Ürer Konak Profil Resmi
Ürer Konak

BİRGİ – KULA GEZİSİ

 

2023 ün 6 Haziran’ı 7 Haziran’a bağlayan gecesi 01.30 dolaylarında Gemlik’ten yola çıktık. ANAÇEV’in 43 gönüllüsüyle birlikte. Yönümüz Ege’nin şirin ilçesi ve tarihi Birgi Köyü… Durmadan, küçük molalar dışında sabah Ödemiş yakınlarında bir kır kahvaltı evinde kahvaltımızı yaptık, dinlendik… Bizi gezdirecek rehberimizi alarak Birgi’ye geldik.

Birgi, Ödemiş’e bağlı küçük bir yerleşim yeri. Adını surve kale anlamına gelen PYRGİON’dan almış. UNESCO listesine girerek korunma altına alınmış tarihi bir köy… Ortasından geçen SARIYER DERE’sinin iki yakasında kurulmuş, yüksek, havadar, yemyeşil bir yer. Kestane, çınar ve fıstık çamlarıyla çevrili. Tarih boyunca çok sayıda yerleşim yapılmış. Frig’ler, Lidyalılar, Bergama Krallığı. Roma, Bizans, Aydınoğulları ve Romalılar yaşamış, onlardan izler kalmış şirin bir köy… Bozdağ’ların eteklerinde. Bursa’ya kestane buradan gönderiliyormuş.

Anadolu Beylikleri döneminde AYDINOĞULLARI’na başkentlik yapmış. 1426 yılında Osmanlı Devletine katılmıştır. Aydınoğulları MEHMET BEY başkenti Birgi’ye kendi adını taşıyan bir cami (ULUCAMİ’de denmekte), ölen kız kardeşi adına SULTANŞAH türbesini yaptırmış. Ayrıca hanedana ait diğer beylerinde mezarları çevresinde yer almaktadır. ULUCAMİ, 1312-1313 yıllarında yapılmış. Değişik bir mimarisi var. Kubbesi yoktur. Ters bir gemiye benzeyen tavanı vardır. Caminin duvarlarında mermer aslan heykelleri bulunmakta. Bizim ziyaretimiz sırasında restore edildiğinden içine giremedik, dıştan ziyaret edebildik.

Hemen karşılığında Aydınoğlu Gazi UMURBEY’in bir heykeli bulunmakta… Umur Bey, Mehmet Bey’in oğludur. Türk tarihinin ünlü denizcilerinden, amirallerinden biridir. Ege Denizinde kurduğu donanma ile Ceneviz ve Venedik’lilerle çok savaşmıştır. HAMMER’in tarihinde donanmasıyla Osmanlı hükümdarı ORHAN BEY’e yardım ederek pek çok kez Trakya topraklarına çıkmış, asker taşımıştır. İzmir’i Latin’lerin elinden kurtarmak için giriştiği bir savaşta bir akla vurularak şehit düşmüştür. (1349-1350) Mezarı buradadır.

Birgi’de gezilecek, görülecek çok yer var; ama rehberimiz kadınlarımızı tarihi bir yaşının içinde yer alan otantik bir alışveriş merkezine sokunca herkes alışverişe daldılar. Birkaç arkadaşımla birlikte görülmesi gereken birkaç yere gitmek istedik. Bunlardan biri XVII. Yüzyılda yapılmış ÇAKIROĞLU MEHMET KONAK’ı… O dönemde yaşamış, çok zengin bir tüccar tarafından yaptırılmıştır. 3 katlı ve son derece görkemli bir yapı… Duvar süsleri, kalemle, elle yapılmış, tavan süslemeleri, ahşap oymaları son derece güzel… Restore edilerek müze haline getirilmiştir.

Birgi’de evlerde görülmeye değer. 700 yıllık oldukları söyleniyor. Çoğu korunmuş ve kullanılmakta. Cumbalı evlerin yapımında bulunduğu coğrafyanın toprak, ağaç ve ahşapları kullanılmış. Genelde iki katlılar… Zemin taştan, üst katlar ahşap ve cumbalı (kafesli) yapılar… Ben biraz bizim Bursa’nın Cumalı Kızık’ına benzettim. Ama mutlaka görülmeli, gezilmeli. Bu evler için “Türk sivil mimarisinin vitrini” denilmekte…

Gezilecek diğer tarihsel yerleri de var ama gezemedik. Sadece isimlerini sayayım hiç olmazsa; İmam Birgivi Türbesi, Derviş Ağa Camii, Çukur Hamam ve Köy Meydanı

Bu küçük cennet köyü öğle saatlerinde terkettik. KULA’ya döndük. Öğle yemeği rehberimizin önerisiyle bir lokantada yenildi. Şimdi sıra KULA’nın gezilmesine gelmişti.

KULA, adını “Kule” “burç” anlamına gelen kelimelerden almıştır. 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’ya giren Türkmen aşiretleri yöreye yerleşmişlerdir. GERMİYAN BEYLİĞİ, bu yörede kurulmuştur. Germiyan Bey’i SÜLEYMAN ŞAH, kızını YILDIRIM BAYEZİT’e vererek kendisi KULA’ya yerleşti. Ölümüyle tamamen Osmanlıların eline geçti toprakları. 1923 yılında MANİSA’ya bağlanarak ilçe merkezi olmuştur.

Kula, son yıllarda turistik açıdan önem kazanan bir ilçemiz… 12.000 yıl öncesine ait insan ayak izlerinin görüldüğü KATEKEKAUME (Yanık Bölge) olarak tanınmakta. Ülkemizin ilk ve tek UNESCO küresel jeoparkı buradadır. DİNLİT VOLKANİK PARK ALANI, Kapadokya bölgesini andıran ve KULADOKYA adı verilen peri bacalarıyla bir turizm merkezi olmaya doğru gidiyor. Osmanlı sivil mimarisinin estetik özelliklerini yansıtan evleriyle da uğrak yeri olmaya başladı son yıllarda… Gezilecek, görülecek pek çok yeri vardır.

Bizim grup bunlardan KULADOKYA, DİVLİT JEOLOJİK PARKI VE KULA EVLERİ’ni ziyaret etti. Hep birlikte yemekten sonra önce KULADOKYA denilen peri bacalarının bölgesini ziyaret ettik. Burası Bozdağların yamaçlarında, yüksekçe bir vadinin çevresinde oluşmuş yüzlerce peribacasını barındırıyor. Peribacalarının oluşumunu biliyor çoğumuz. Burası volkanik bir bölge. Binlerce yıl önce püsküren volkan külleri ve taşların yağmur, sel ve akarsular tarafından aşındırılmasıyla oluşmuş yüzlerce peri bacası bulunuyor KULADOKYA dedikleri yörede. Biraz Kapadokya’dan esinlenerek bu isim verilmiş yöreye… Sarp ve yokuş bir alanda yüzlerce peri bacası bulunuyor. Herkes çıkamadı, zorlandı öğlen sıcağında. Ama mutlaka görülmesi gerekli ilginç bir yer. Benim ülkem gerçekten tabiat ve tarih zengini. Yeter ki tanıtımı iyi yapılsın, ulaşım olanakları sağlansın, gezecek olanların gereksinimlerini karşılayacak yerler yapılsın.. Turistik satış yapılacak yerler yapılsın. Tanıtımı, reklamı yapılsın, korunsun. Bu alan yemyeşil ormanların da bulunduğu bir yer. Kapadokya (Ürgüp ve Göreme) yi andırıyor. Gezme zamanımız dolunca arabamıza binip Kula merkeze dönüyoruz.

Kula evlerini gezmeye gidiyoruz. Şehrin içinde korunmuş mahalleler, sokaklar ve evler var. Çoğu XVIII. yüzyıl özelliklerini taşıyor. Alt katları taştan ve bölgede çok bulunan ve volkanik taşlar ve diğer taşlardan yapılmış. İkinci katları, ahşap, cumbalı; çoğu ilk girişlerinde avlusu olan evler… Bu avlularda çiçekler ekilmiş, bazılarında domates, biber gibi sebzeler ekilmiş. Yaz sıcaklarında dinlenecek, serinlenecek geniş avlulu, dar sokaklı, kapıları işlemeli, oymalı evler çoğunlukta… Sanırım yöre belediyesi aslına uygun korumaya almış. Görmek için girmek için izin aldığımız yerlerde yaşayan halkımız son derece konuksever, güler yüzlü, bir şeyler ikram etmeye çalışıyorlar. Bizim grup eski çarşıda gezerken fırınlardan Kula ekmeği aldılar. Bu ekmek ortalama 1300 gr. Ağırlığında, bayatlamayan, oranın buğday unundan yapılmış lezzetli, esmer ekmek. Çok meşhurmuş. Herkes birer ikişer aldık. Geldik jeopark veya DİVLİT YANARDAĞI denen jeoparka. Henüz tam anlamıyla değerlendirememiş bir yer. Patlamalar sonucu çok sayıda sönmüş volkan konileri var. Toprağın rengi, koyu kahverengi, yer yer volkanik cüruflarla dolu. Sanki yangından çıkmış gibi. Bu bazaltik cüruflar çok değerli. Çok değişik mineral var içinde. Gür bir bitki örtüsü yetişmiş doğal olarak. Yaklaşık 20000 yıl önce iri taneli kül ve tüf püskürtmüş. Sonra suskunluk dönemine girerek sönmüştür. Çevreye saçılan ince taneli volkanik ürünler, yağan yağmurların etkisiyle kalın bir çamur tabakası oluşturmuş. Bu bölgede yaşayan ilkel insanlar çamurların üzerinde çıplak ayakla yürümüşlerdir. Kısa bir süre sonra volkan yeniden patlamış, püskürttüğü siyah renkli bazaltik cüruflar çamurlar üzerindeki ayak izlerini örterek, günümüze dek korunmalarını sağlamıştır. Kimi zaman çevre köylerde yaşayanlar anı olarak evlere alınan bu ayak izlerini koruyamayacaklarını anlayıp 60 tanesini çıkarıp Tabiat Tarihi Müzesine taşıyıp sergilemişlerdir. İlkel ayak izlerinin laboratuvarlarda yaş ölçümlerinde 20.000 yaşında oldukları belirlenmiştir. İlginç olanı da bu izlere dünyada bizden başka Fransa-İtalya ve Macaristan’da rastlanabilir oluşu. Çok yorulmuştuk… Kısa zamanda adeta koştura koştura çok yer görmek isteyişimizden pestilimiz çıkmıştı. Ama bir daha buralara gelmek mümkün olabilir miydi? Gece yola çıkıldı… Uzun bir yolculuktan sonra gece 01.00 gibi Gemlik’e döndük. Katılımcılardan gelen mesajlardan memnuniyetlerini duymak bizleri çok memnun etti. Hepsine çok teşekkür ediyoruz. Yeni yerler görmek, ülkemizi tanımak gerçekten çok mutluluk verici bir duygu.. Başka gezilerde buluşmak dileğiyle…



Diğer Yazıları