DATÇA NOTLARI

Ürer Konak Profil Resmi
Ürer Konak

DATÇA NOTLARI

10 Eylül’ü 17 Eylül’e bağlayan gece… Manastır’da tatlı bir heyecan. ANAÇEV’in gönüllüleri ellerinde bavullarıyla gelecek tur otobüsünü bekliyoruz. Saat 00.30 da hareket ediyoruz. Yönümüz Datça… Ege Denizi’nin Akdeniz’le birleştiği, şirin, güzel ilçemiz. Muğla’ya bağlı, 25-26 bin dolayında bir nüfusu var… Yol uzun… İlk durak Susurluk Yasa Tesisleri… 6 yıl öğretmenlik yaptığım bu şirin ilçeyi yeniden görünce tekrar içinde hem sevinç, hem hüzün duyguları kıpırdaştı… Ünlü kaşarlı tostunu ve ayranını yedik, içtik. Balıkesir, Aydın, Manisa, İzmir, Muğla, Marmaris ve Datça… öğle vakti kalacağımız ACROTER oteline vardık… Güzel, şirin bir otel. Yeşillikler içinde kurulmuş… Havuzu, hamamı, plajı olan temiz bir otel… Personeli ve yöneticileri güler yüzlü… Her isteklerimize can-ı gönülden koşuyorlar. Odalarımıza yerleştik ve hemen denize koştuk. Önünde küçük birkaç ada bulunan kumsalı çok güzel… Kumsalda dünyada ender bulunan, endemik bitki olan “Kum Zambakları” var. Bembeyaz çiçekleri ve mis gibi kokularıyla koruma altına alınmışlar. Bize verilen bilgiye göre koparılması, tohumlarının alınması yasaklanmış… Uymayanlara 180 bin TL cezası varmış…

Datça; ünlü tarihçi HEREDOT’un kitabında yazdığına göre, ilk çağlarda cüzzamlı hastaların getirilip, ölüme terk edildiği yermiş. Yıllar sonra gelip tekrar baktıklarında hastaların sağlıklı, iyileşmiş oldukları görülmüş… Sonra buraya ilk önce Anadolu’nun yerli halklarından KARİA’lılar yerleşmiş. Günümüzden 4-5 bin yıl önce… Bu tertemiz havası, esen rüzgarı, yemyeşil çam ormanları, delice zeytinleri, makiler ve bademlikleri ile tanınan bölgeye pek çok uygarlıklar yerleşmiş. Miken’ler, Dor’lar, Pers’ler, Büyük İskender, Rodos’lular, Roma’lılar, Bizanslılar… Anadolu’ya gelen Türkler Menteşe Beyliğini kurmuşlar bu bölgede (13. Y.y. da) 1413’te de Osmanlı egemenliğine geçmiş... Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanan 1. Dünya Savaşından sonra kısa bir süre İtalyanların egemenliğinde kalmış. 1909 yılında adı Osmanlı padişahı V, Mehmet Reşat’ın adından dolayı REŞADİYE olmuş. Uzun süre bu isimle anılmış.

Üç yıl önce (2019 da) aynı tarihlerde yine Datça’ya ANAÇEV’lilerle gelmiştik. Farklı bir otelde kalmıştık. O zaman da Datça’yı, Eski Datça’yı ve KNİDOS’u gezmiştik. Bu kez dinlenme ve yüzmek amacıyla gelindiği için çevreyi tekrar gezmedik. İsteyenler, dolmuşlarla yeni Datça ve Eski Datça’ya gittiler. Biz de bir gün küçük bir grupla yeni Datça’ya gittik. Bu küçük grupta Gaziantep’ten gelen konuklarımız vardı. Onlar görmemişler Datça’yı… Birlikte yeni Datça’da kısa bir gezi yaptık. Yeni Datça güzel planlanmış, en fazla 3-4 katlı evler, hemen hemen çoğunluğu beyaz badanalı, bahçeli… Dağın yamaçlarına yaslanmış, inişli-çıkışlı, yokuşlu çok… İki limanı var… Çok korunaklı, rüzgarlara kapalı… Çok sayıda yat, gezi motorları demirlemişler. Gezilecek en belirgin yerler Sevgi ve Kumluk Yolu… Limanın çevresinde uzanıyor bu yollar. Kumluk Yolu çok güzel… Önünde küçük bir plajı var. Gerisinde lokantalar. Yol renkli begonviller, asma ve sarmaşıklarla örtülü… Çok güzel, insanı rahatlatan bir görüntü var. Lokantalar bu yol üzerinde sıralanmış… Vitrinlerinde çok ama çok çeşitli balıklar sergileniyor. Tekir, barbunya, levrek, çinekop, ahtapotlar… İnsanın iştahı kabarıyor… Ama fiyatlar çok pahalı… Bize göre değil… Daha çok turistlere yönelik. (Rus-Alman-Fransız-İngiliz gibi) Datça’nın üç (B) si meşhurmuş; Balık, badem ve bal. Buna ben de bir katkı yapayım. Ballı, bademli, keçi sütü dondurması. Limanın ucuna doğru bir dondurmacı var. Önünde kuyruk hiç bitmiyor. Bu dondurmayı yemek için. Gerçekten çok güzel. Gelenlere öneririm. Mutlaka tatsınlar.

Otelde kaldık bu kez… Sabahları kahvaltıdan sonra havlusuna kapan soluğu kumsalda alıyor… Deniz biraz rüzgarlı, kaba dalgalı ama çok ılık. Üşütmüyor. Bol bol yüzüyor, güneşleniyoruz. İsteyenler alkollü içkiler hariç istediğini hemen yakındaki büfeden alıyor. Bunlardan ücret alınmıyor. Öğle yemeğinden sonra tekrar deniz. Saat 16.oo da büfeden patates kızartması, hamburger, poğaça, sandviç ve çeşitli içecekler alınabiliniyor, her şey ücretsiz. İsteyenler bahçede gölgeliklerin altında tavla, okey ve kağıt oyunları oynayabiliyor. Akşam yemeğinden sonra genç bir gitarist kulaklarımızın pasını siliyor. Güzel müzikler yapıyor. Hanımlar ve gençler oynuyor, dans ediyorlar.

Günlerimizn böyle geçti. Yemekler güzel ve çeşitli. Birkaç kez levrek ve çipura da çıkarıldı, özlemiştik balık yemeği. İyi oldu, özlem giderdik. Ne de olsa Gemlik’liyiz, balıksız yapamayız. Günler böyle huzur içinde su gibi aktı geçti.

Dönüş vaktimiz geldi, çattı. 23 Eylül öğle yemeğinden sonra vedalaşıp; bu güzel otelden ayrıldık. Ula ilçesinin çıkışında Gökmen Balevi denilen yerde mola verildi. Burası bal, badem ile yapılmış çeşitli ürünler satan bir yer. Çok tanınmış, yöresel bal ve bademden yapılan onlarca çeşit tatlılar, ezmeler, çiçek balları, kremler satılan ünlü bir satış yeri. Arkadaşlar ekonomik güçlerine bağlı çeşitli ürünler aldı… Tekrar yola çıkıldı. Uzun bir yolculuktan sonra gece saat 24.oo sıralarında ilçemize döndük. Hem yorulmuştuk, hem çok güzel dinlenmiştik. Denizin, güneşin, kumun ve doğal güzelliklerin tadını elimizden geldiğinde çıkarmıştık.

Kaldığımız ACROTER Otele, müdürüne, nazik ve güler yüzlü genç çalışanlarına, bizi sıkıntısız getiren, götüren kaptanımıza ve tur rehberimiz Gönül hanıma çok teşekkür ederiz. Bir daha ki gezilerde buluşmak dileğiyle.



Diğer Yazıları