ATATÜRK EĞİTİM VE O’NU ETKİLEYEN ÖĞRETMENLER

Ürer Konak Profil Resmi
Ürer Konak

ATATÜRK EĞİTİM VE O’NU ETKİLEYEN ÖĞRETMENLER

 

Öğretmenlik çok zor bir meslektir. Karşıdan bakarsanız kolay görünmektedir. Öğretmen, çok değerli bir mermeri şekillendiren bir heykeltraşa benzer. Heykeltraşın mermeri yontarken yanlış bir vuruşu; o çok değerli mermeri bir daha düzeltilemeyecek duruma getirir. Öğretmen de böyledir. Karşısındaki öğrencilere yanlış bir davranışta bulunursa hayatlarında silinmeyen izler bırakır. Ama iyi, usta bir heykeltraş gibi davranırsa çocuklarını iyi bir heykeltraş gibi yontar.

Atatürk’ün yaşamında da o’na çok kötü davranan öğretmenleri olduğu gibi yetişmesinde çok iyi izler bırakan öğretmenleri de olmuştur. Önce gönderildiği mahalle mektebinde o’nu olumsuz etkileyen öğretmenleri de olmuştur. Bunlar arasında “Hüsnühat-Güzelyazı” öğretmeni Çopur Hafız Emin Efendi, çocukları yere oturtarak, dizlerinin üzerinde yazı yazdırdığı için, ikincisi de genç Mustafa’yı Mülkiye Rüştiyesi’nde Matematik Öğretmeni ve müdür yardımcısı olan ve “Kaymak Hafız” diye anılan ve onu haksız yere döven öğretmenleri olmuştur. Bunların, Atatürk’ün yaptığı çağdaş atılımları “kötü bir örnek” olarak etkilediklerini ve Mustafa Kemal’i benzer eğitim kurumlarının kaldırılması yönünde yönlendirmiş olduğunu düşünmek mümkündür. Yıllar sonra Selanik’te Kurmay Subay olarak bulunduğu sırada bu iki okulunu ziyaret etmiştir. Hafız Çopur Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinin kapısında koca bir kilit asılı olduğunu görmüş “kapanması isabet olmuş” demiştir. Harp Okulu’nda öğrenciyken Kaymak Hafız Hüseyin Efendi ile ilgili olarak da “Kendisini çoktan affettim. Mülkiye Rüştiyesinden ayrılmamda bu kaba ve insafsız hareketi başlıca rol oynamıştır” demiştir.

Bu dönemlerinde Mustafa Kemal’i olumlu yönde etkileyen, kişiliğinin oluşumunda önemli yer tutan öğretmenlerin başında şüphesizdir ki Şemsi Efendi gelmektedir. Şemsi Efendi, eğitim tarihimizde yeni pedagojik (eğitim bilimi) yöntem ve uygulamaları ilk deneyenlerdendir. Öğrencileri bir üst düzey olan Rüştiyedeki (ortaokul) öğrencilerden daha bilgili yetişiyorlardı. Atatürk’ün dinde bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi düşüncelerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendi’nin uyguladığı öğretim ve uygulamalarının önemli bir payı vardır. Örneğin; Yeni harflerimizin kabulü sırasında(1928) izlediği yöntemler ve verdiği mesajlar, Şemsi Efendinin ilkokulda kendilerine alfabe öğretirken kullandığı “heceleme ve okuma” yöntemindeki yenilikleri hatırlatmaktadır.

Daha sonra sınavını kazanarak girdiği Selanik Askeri Rüştiyesinde (ortaokul) çok kısa zamanda öğretmenlerinin ve komutanlarının dikkatini çeken seçkin bir öğrenci olarak çevresine tanıttı. Burada “Matematik” dersine merak sardı. Çok sevdiği bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, onun yetenek, yaratıcılık ve olgunluğunu teşhis ederek, ona “Kemal” adını verdi. Böylece, yarının Atatürk’ü, Mustafa Kemal olarak tarihe geçti. O’nun kendisinden ve arkadaşlarından farklı ve üstün durumunu tespit etmiş, ona, daha iyiye, daha güzele doğru gitmek için sürekli bir teşvik nedeni sağlamıştır. O’nun “akılcı” ve “hesap-kitap adamı” olmasında doğrudan Mustafa Sabri Bey’in yönlendirici etkisi daha da önem kazanır.

Bu okulda Mustafa Kemal’e özel ilgi gösteren öğretmenlerinden birisi de, Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey’dir. Atatürk, yıllar sonra 22 Eylül 1924 te Samsun’da öğretmenlerin verdiği bir çayda bu öğretmeni ile karşılaşmış, onun hakkında şunları söylemiştir: “-Bununla beraber hatırlamak gerekir ki, gerçek ve fedakar öğretmenler, eğitimciler eksik değildir. Onların bize verdikleri, feyiz (aydınlık) elbette esersiz kalmamıştır. Şimdi burada bir yüce kişiye rastladım. O benim Rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti. Demek istiyorum ki, ilk ilham ana-baba kucağından sonra okuldaki eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır”

Selanik Askeri Rüştiyesi’nde 1908 e kadar 20 yıl Fransızca öğretmenliği yapan Nakiyüddin Bey, bir yandan geleceğe ilişkin fikirler verirken, bir taraftan da “Sen bu Fransızca’nın peşini bırakma” öğüdünde bulunmuştur. Sonradan Mustafa Kemal’in Şam’da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selanik Şubesinin kuruluşundan 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasında öğrencisi M. Kemal ile birlikte çalışan Nakiyüddin Bey, Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün isteğiyle milletvekili adayı gösterilmiş ve üç dönem milletvekili de seçilmiştir.

M. Kemal. Askeri Rüştiye’yi bitirdikten sonra öğrenimine İstanbul Kuleli Askeri İdadisinde (Lise) devam ettirmek ister. Böyle bir karar almasında annesinin ikinci evliliğinin evde üvey bir babanın bulunmasının rolü büyüktür. Ancak kurmay bir subay olan Hasan Bey, onu bu kararından vazgeçirir. Sınavlarda Rüştiye’ye mümeyyiz olarak gelen, M. Kemal’i tanıyıp seven bir komutan olan Hasan Bey şu tavsiyede bulunur: “Bundan vazgeçiniz oğlum. Manastır’a gidiniz. Orada daha iyi yetişirsiniz.” M. Kemal, Hasan Bey’in bu tavsiyesini dinleyerek Manastır Askeri İdadisine (Lise) gider. 54 mevcudu olan son sınıfı ikinci olarak bitirir. Bu okulda yine Matematik’ten çok başarılı, Fransızca’dan ise biraz zayıftır. Kendi hatıralarında şöyle anlatır: “Matematik pek kolay geldi. Bununla meşgul olmaya devam ettim. Fakat Fransızca da geri idim. Öğretmen benimle çok ilgilenmiyordu. Acı ihtarlarda bulunuyordu.” Manastır Askeri İdadisinde (Lise’de) M. Kemal’i en çok etkileyen arkadaşlarından biri olan Ömer Naci, onu edebiyat ve şiir merakı aşılayacaktır.

1899 da İstanbul Harbiye Mektebi’ne (Harp Okuluna) başlar. Harp Okulunda da Ömer Naci özellikle şiire yöneltir. Ancak okula yeni atanan Hitabet Hocası şiirle uğraşmasını yasaklar. Ancak güzel yazmak ben de baki (sürekli) kaldı der. Bu öğretmeni Mehmet Asım Efendi’dir. “Birgün Asım Efendi beni çağırdı. Bak oğlum Mustafa Efendi. Şiiri falan bırak. Bu iş senin iyi bir asker olmana engel olur. Sen Naci’ye bakma. O hayalperest bir çocuk. İlerde belki iyi bir şair ve hatip olabilir, fakat askerlik mesleğinde katiyen yükselemez. Hocamın ne kadar haklı olduğunu olaylar kanıtladı. Çok arzuladığı halde Ömer Naci, kurmay subay olamadı.” Bu uyarıların Atatürk’ün hayatını ve kaderini doğrudan etkilediğine şüphe yoktur. Ancak Ömer Naci’nin, M.Kemal’in fikri alt yapısının oluşmasında önemli bir rol oynadığı kesindir. Nitekim genç M. Kemal’in dönemin “vatan ve hürriyet” şairi Namık Kemal ile “Türkçü” şairi Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci’nin etkili olduğu bilinmektedir.

Tarih öğretmenleri Mehmet Tevfik (Bilge) Bey’in etkileriyle, gençler Fransız Devriminin ilkelerinden biri olan “hürriyet” kavramıyla burada tanışır. Tevfik Bey, o dönemin dar Osmanlı tarihçiliğinden uzak, Türk Tarihini bütün genişliği ve eskiliğiyle kavramış ve öğrencilerine dersini sevdirerek, esaslı tarih bilinci ve kültürü veren bir öğretmendi. Ali Fuat Cebesoy’un, “değerli ve milliyetçi bir Türk subayıydı. Türk tarihini iyi biliyor ve öğrencilerine tarih zevkini veriyordu. Atatürk, Türk tarihinin bütün genişliği ve derinliği ile kavrayış bulunan hocasından daima saygı ile sözetmiştir.” Atatürk’ün derin tarih bilgisi ve bilincinin oluşmasında başmimar olduğu kesindir. Atatürk bu öğretmenine minnet borcunu milletvekili adayı göstererek 5. Dönem Diyarbakır Milletvekili olarak Meclise girmesini sağlayarak karşılık vermiştir”

Fransızca’sını geliştirmek için Tophane’deki “College des Freres’de Salle (Frerler Okulu) özel kurslarına devam ederek Fransızca’sını ilerletir. Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. Buradaki öğretmenlerinden biri FRERE RODRİGEZ’dir. Gençlik yıllarından beri Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. O’ “Bir kurmay subay mutla yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır” diyordu.

Mustafa Kemal’in Harp Akademisinde kendini derinden etkileyen öğretmenleri de şunlardır: Topçu Feriki (Tümgeneral) Ahmet Muhtar (Eski Osmanlı Seferler Tarihi Öğretmeni), Kurmay Binbaşı Refik Bey (Napolyon ve Savaşları Öğretmeni) Kurmay Yarbay Nuri Bey (Tabiye Öğretmeni) Pertev Demirhan Paşa (Prusya-Avusturya Savaşları Öğretmeni), Kurmay Albay Zeki Bey, Kurbay Yarbay Fevzi Bey ve Kurmay Yarbay Trabzonlu Nuri Bey idi. Özellikle Nuri Bey’den öğrendiği tabiye ve gerilla metodlarını Trablusgarp’ta Tobruk başarıyla uyguladığını yazdığı mektuplarda arkadaşlarına anlatmıştır.

Anlatmaya çalıştığımız büyük Atatürk meslekten bir askerdir. Askerliğin gerçeklerini, mesleğinin gereklerini hakkıyla yerine getiren, askeri zaferleri bir sanat eseri meydana getirircesine kazanan bulunmaz bir kişiliktir. Ancak onu dünya çapında bir büyük devlet adamı ve lider düzeyine getiren, toplumuyla olan kopmaz bağı, bilime, bilimi temel alan “Eğitime” olan derin inancıydı.

O, 1923 de Kütahya da öğretmenlere yaptığı konuşmada, “-Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla sağlanabilir, irfan ordusunun değeri de siz öğretmenlerin değeri ile ölçülecektir”

Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Milli Eğitim Bakanı olurdum” diyerek “Milletleri kurtaracak olanlar yalnız öğretmenlerdir” diye Atatürk, öğretmensiz bir toplumun millet olamayacağını gönülden, içten söylemiştir. Bu nedenle Atatürk’le öğretmeni-öğrenciyi, eğitim –öğretimi, dünü-bugünü, geleceği birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Geçmişin yanlışlarını, geri kalışımızın nedenlerini çok iyi bilen, gözlemleyen, araştıran Atatürk, yeni bir Türk Devletini kurarken eğitimi büyük bir temel kabul ederek Cumhuriyetin devlet binasını onun üzerine oturtmaya çalışmıştır.

O, bunu yaparken eğitim alanının hem felsefesini, hem de uygulamasını yapmıştır. O’nun yeni harflerin kabulü sırasında kara tahtanın başına geçmesi net bir göstergedir. O bu yönüyle “BAŞÖĞRETMEN” olmuş, Türk Milletinin önderi olmanın yanında “Başöğretmeni” de olmuştur.

Ne acıdır ki bugün eğitim sistemimiz, mesleğimiz öğretmenlik çözüm bekleyen pek çok sorunlarla karşı karşıyadır. Binlerce öğretmen işsizdir, atama beklemektedir. Eğitim-öğretimde kargaşa sürmektedir. Okullarımız kalabalık, sınıflarımız, araç-gereçlerimiz yetersizdir. Ücretli öğretmenlik sistemi çözümlenmelidir. Öğretmenlerimize çağdaş eğitim-öğretim yöntemleri öğretilmeli, öğrenilmelidir.

Her yıl 24 Kasım’larda öğretmenlerimiz övülmekte, güzel sözler söylenmekte, sözler verilmekte… Zaman içinde hepsi unutulmakta, öğretmenlerimiz sorunlar yumağıyla başbaşa bırakılmaktadır.

Her meslek insanın gözünde kutsaldır. Ama en kutsalı şüphesiz öğretmenliktir. Bu gün 24 Kasım, öğretmenler günü. Elini öpeceğim bir hocam kalmadı… Hepsi öldü… Ama bu gün yine binbir zorlukla görevlerini fedakarlıkla, Atatürk ilkelerinin izinde yapmaya çalışan 20 li 30 lu yaşlardaki öğretmenlerimin ellerinden öpüyorum.

Gününüz, günümüz kutlu olsun…

 

Kaynaklar :

  1. Dehanın Kodları,Yrd. Doç. Dr. Ali Güler
  2. Atatürk’ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, M. Rauf İnan
  3. Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul
  4. Sarı Mustafam, Atatürk’ün Az Bilinen Yönleri, Yrd. Doç. Dr. Ali Güler.


Diğer Yazıları