CUMHURİYET’E GİDEN YOL

Ürer Konak Profil Resmi
Ürer Konak

CUMHURİYET’E GİDEN YOL

1906 yılı… Atatürk Suriye’de görevlendirilmişti. Orada iki yakın arkadaşı Mazhar Müfit Bey ve Halil Bey’le birlikte bulunuyorlarlardı.

“Padişah’ın tahta çıkış şenlikleri yapılmaktaydı. Törenleri seyretmeye gitmişlerdi. Birden Halil Bey’in koluna girdi. “-Halil, bir adam için böyle şenlik yapılması budalalık değil mi? Padişah da kim oluyormuş? Padişahlık da ne demekmiş? Halil bu soruya şu yanıtı veriyor: - Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan Halit fenadır, seninle beraberim. Ama o giderse gene bir padişah lazım; diyecek oldum. Buna çok fena kızdı. – Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun. Cumhuriyet yaparız” dedi. Daha o günlerde kafasında “CUMHURİYET” fikri yaşamaktaydı, yeşermişti düşüncelerinde.

Yıl 1919. Erzurum Kongresi’nin açılış hazırlıkları yapılmaktadır… 7-8 Temmuz günü askerlik mesleğinden istifa etmiştir. Sadece M. Kemal’dir artık … Sıkıntılı günler başlamıştır. Uyuyamadığı sıkıntılı gecelerden birinde Mazhar Müfit’i çağırır.

“- Defterini al, gel! Gizli kalmak koşuluyla gelecekte yapacaklarını yazmasını ister.

“- Zaferden sonra hükümet şekli “CUMHURİYET” olacaktır. Bunu size daha öncede bir sorunuz üzerine söylemiştim. Bu bir.

“-İki … Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.

-Üç… Tesettür kalkacaktır.

-Dört … Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.

- Beş… Latin harfleri kabul edilecek. Ve sonunda sözlerini şöyle bağladı.

“Cumhuriyeti ilan etmeyi başaralım da üst tarafı yeter…”

Sonraki günleri tarihsel olarak kısaca özetlersek adım adım “CUMHURİYET”e nasıl geldiğimizi; o günlerden kafasındaki düşünceleri nasıl gerçekleştirdiğini görebiliriz. Eylül’ün 4 ü ile 11 i arasındaki Sivas Kongresi (1919) toplanır. Alınan kararlar sonucu Milli Mücadele hareketi Anadolu’da güç kazanmıştır.

Artık İstanbul Hükümeti dinlenmemektedir. Bunu sezen, gören İngiliz Amirali De Robeck, İngiliz Başbakan’ı Lord Curzon’a gönderdiği raporda, Anadolu’daki gelişmelerin bir Cumhuriyet’e doğru yönelmiş olduğunu açıklar.

Ulusal iradeyi gerçekleştiren ilk meclis 23 Nisan 1920 de Ankara da toplanır. Yeni kurulan meclis milletin tek temsilcisi olarak; 20 Ocak 1921 tarihine kadar anayasasız, ancak bir anayasa düzeni içinde, genel kurullarla devleti yönetir. Kurucu meclis niteliğini taşıyan TBMM si 20 Ocak 1921 de kabul ettiği bu anayasa ile yeni kurulan devletin ilk anayasasını yürürlüğe koymuştur. Bu anayasa ile “Cumhurbaşkansız bir cumhuriyet kurulmuştur. Resmen Cumhuriyet ilan edilmemiş ve devlet başsız bir devlet olarak kurulmuştur. Adı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu olan ilk anayasamızın 1. Maddesi: Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. 1921 Anayasası ile meşrutiyet yerine yürütme ve kanun yapma yetkisini TBMM ne vermiştir.

Egemenlik, monarşiden alınarak kayıtsız –koşulsuz ulusumuza verilmiştir. Yapılan bu yeniliğe karşı İtilaf Devletlerinin padişahın, İstanbul Hükümetlerinin kışkırtmaları sonucu çok sayıda yıkıcı – bölücü ayaklanmalar çıkartılmıştır. Bu durum iç cephenin bozulmasına çok sayıda kardeş kanı dökülmesine yol açmıştır.  Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkartılarak Kuva-i Milliye birliklerinden yararlanılarak isyan bastırılmıştır. (Anzavur Ayaklanması-Yozgat Ayaklanması-Düzce Bolu Ayaklanması-Konya Ayaklanması Çerkez Ethem Ayaklanması – Kuva-i İnzibatiye-Rum/Pontus Ermeni Ayaklanmaları … Gibi)

10 Ağustos 1920 de İtilaf Devletleriyle SEVR Ant. sı imzalandı. Osmanlı Hükümetince. Buna göre kısaca söylersek vatanımız parçalanarak İtilaf Devletlerine ve azınlıklara topraklar verildi. Ordu dağıtılacaktır. Boğazlara el konulacaktı vs.

Türk Ulusu ve yeni kurulan TBMM Hükümeti bu antlaşmayı kabul etmeyerek düşmanlarla savaşmaya başladı. İlk olarak Ermenileri yenerek 2/3 Aralık 1920 de Gümrü Antlaşmasıyla Kars-Ardahan-Iğdır-Kağızman alınarak Misak-i Milli sınırlarımıza ulaşıldı. Gümrü Antlaşması; ulusal hükümetimizin yaptığı ilk antlaşmadır.

Ermeni meselesi çözüldükten sonra Artvin de alındı. (Gürcülerden 23 Şubat 1921)

23 Nisan 1920 de toplanan 1 TBMM si milli mücadeleyi sürdürerek ayrıntılarına girmeden büyük zafere giden savaşlarla önce güneş cephesinde Fransızlarla Kuva-i Milliye güçlerimizle (Adama-Maraş-Urfa-Antep) çarpışarak 20 Ekim 1921 de Ankara Antlaşması yapılarak güney bölgelerimiz kurtarıldı. Fransa TBMM Hükümetini tanıyarak buralardan çekildi. İtalya’da savaşmadan işgal ettikleri Antalya-Isparta’dan çekildiler.

Kuva-i Milliye ve çeteler düzenli ordu kurularak içine alındılar düzenli ordumuzun… Şimdi Batı Cephesindeki savaşlara bakalım kısaca.

-1 İnönü Svş (6-10 Ocak 1921) – 2. İnönü Svş. (23 Mart – 1 Nisan 1921) Aslıhanlar Zaferi (8 Nisan 1921) ile 2. İnönü de kazanılan zafer tamamlandı. – Kütahya – Eskişehir Savaşları (10 Temmuz – 23 Temmuz 1921) ile Türk Ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilmek zorunda kaldı. – Sakarya Savaşı (23 Ağustos – 13 Eylül 1921) Burada düşmanı durdurarak yenmeyi başardık. Türklerin 2. Viyana Yenilgisinden (1683) beri geri çekilmemiz durduruldu. Sakarya ırmağının batısına doğru tamamen çekildiler.

20 binden fazla kayıp verdiler. Kendilerini yeniden toparlayacak yeteneklerini yitirdiler. TBMM si M. Kemal’e “Gazi Mareşal” rütbesini verdi. 8 Ağustos 1921 de Tekalif-i Milliye Kanunu kabul edilerek halkın elinde neyi varsa ordu için istedi. Ordunun ihtiyaçları olan malzeme silah cephane çeşitli yollardan sağlandı. Sıkıntısı çekilen bazı silahlarda Ruslardan, Fransız ve İtalyan’lardan satın alındı… Hazırlıklar tamamlandı. 26 Ağustos … Sabah 4.30 da Türk topçusunun ateşiyle “Büyük Taarruz” başlatıldı. 30 Ağustos’da Yunan başkomutanı Trikopis esir alındı. 9 Eylül’de İzmir’e girdik. Mudanya Ateşkes Antlaşması ve Lozan Antlaşmaları imzalandı ardından (11 Ekim 1922 ve 24 Temmuz 1923) Sınırlarımız çizildi. Sıra artık “CUMHURİYET”in ilanına gelmişti.

Türk Devleti şeklinin ve adının ne olacağı sorunu vardı. Meclis içinde padişaha ve dinsel geleneklere bağlı olan kişiler mecliste bulunmaktaydı. Tartışmalar oluyordu, bazen yarı açık, bazen gizli, bazen açıkça sürdürülmekteydi. Bu tartışmalar sırasında 27 Ekim 1923 te Fethi Okyar başkanlığındaki Meclis Hükümeti istifa etmiş, bir kabine bunalımı doğmuştu. Fakat bir hükümet listesi üzerinde anlaşmaya varılamamıştı. O gece yakın arkadaşlarını toplamış, gerçek düşüncesini açıklayarak, sorunun ancak CUMHURİYET’in ilanıyla çözümlenebileceğini bildirdi… Ta Harbiye’den, Şam’dan, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden biri kafasında olan Cumhuriyet’in ilanına karar verdi. 28 Ekim akşamı İsmet Paşa’ya “-Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz. Hazırlığını yap! …  dedi. İsmet Paşa’nın hazırladığı tasarı kısa ve özlü olarak Meclis’e sunuldu: 1- Türkiye Devletinin hükümet biçimi Cumhuriyet’tir. 2 –Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir. 3- Türkiye Devleti, yönetim birimlerini Bakanlar Kurulu aracılığıyla yönetilir. Inkılapların ilk adımı olan Cumhuriyet’i, Atatürk’ün en büyük başarısı ve halkın yönetimde etkinliğini bütün unsurlarıyla hayata aktarmak onu ve T.C. ni anlamanın temel koşuludur. O’nun Cumhuriyet anlayışını şöyle özetlemek mümkündür: 1- Çok uzun süreden beri süregelen Cumhuriyet özlemi ve modernleşmemize en uygun siyasi rejim olmasıdır.  2- Cumhuriyet Atatürk’ün karakterine uygundur. O, şöyle demiştir: “Hürriyet ve istiklal karakterimdir”  3- Cumhuriyetin en ileri devlet ve hükümet şekli olmasındandır. Atatürk’e göre “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir” 4- Cumhuriyet, Türk Devrimini de ifade eder. En ileri ve en gelişmiş devlet şeklidir. 5- Türkiye’de cumhuriyet fazilet ve adaletle eş anlamda kullanılmıştır. Atatürk’e göre “Cumhuriyet, fazileti ahlakiyeye müstenit bir iradedir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.” 6- 20. Yüzyılın en büyük ve en güçlü insanı Atatürk, Türk Milletinin kaderini cumhuriyetle çizerken, ileri ve medeni ve toplum olmanın gereğini de ortaya koymuştur.

Atatürk’ün Cumhuriyeti barışçı, insancıl nitelikleriyle insan kişiliğine değer veren yönüyle geleceğin örnek siyasi rejimi olmuştur. Cumhuriyet ırk, din, dil ve cinsiyet farkı gözetmeksizin, tüm vatandaşların paylaştıkları ve yararlandıkları siyasi rejimin adıdır. Eşitlik ilkesi, herkesin kanun önünde eşitliği Türk Cumhuriyet’inin en büyük özelliğidir. Cumhuriyetimiz doğulu olduğu gibi batılı devletlere de öncülük etmiş, en modern devlet şeklinin, siyasi rejimin cumhuriyet olduğunu göstermiştir. Cumhuriyet, “yurtta barış, dünyada barış” politikasıyla devletimizin parolası olduğu gibi, dünyamıza da örnek olmuştur. Cumhuriyet en gelişmiş ve en ileri devlet şekli olarak bir takım nitelikleri içerir. Bu özellikleri ile Cumhuriyet Türk Devriminin hem ürünüdür, hem de başarısıdır.

101. yılına eriştiğimiz günümüz kutlu olsun! Nice yüzyıllara!

 

Kaynaklar :  1 – Atatürkçü Düşünce Derneği El Kitabı, Syf 36-45, Prof. Dr. Hamza Eroğlu 2- Atatürk ilkeleri ve Türk Inkılap Tarihi, Sy1 231-232 Prof. Dr. Bayram Bayraktar 3- Cumhuriyet Türk Mucizesi Syf 139-151-158-159 Turgut Özakman 4- Bu Vatan Böyle Kurtuldu Syf 593-595 Erol Mütercimler 5- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Syf 291 – 297 Atatürk Araştırma Merkezi



Diğer Yazıları